17 Eylül 2016 Cumartesi

The Doğumgünü



Telefon çaldı. Evdeyim, saç baş bir tarafta.. Her yer her yerde.. Ali odasını toplamamış tabi ki.. Mutfaktaki bulaşıklar üst dolaplara erişmiş falan. ( burası biraz abartı oldu ama benim gözümden durum bu yani). 
-Efendim?
- Ayşe? Çıkmadın mı daha? 
- (Nereye çıkıcam be?) İdil? Aaa hazır sayılırım. 
- Kızım bak geç kalma yine. Hep geç geliyorsun yüzünü göremiyoruz sonra.
-( Hay Allah kahretsin nereye geç kalıyorum lan?) Yok canım saçmalama çıkıyorum birazdan. Ali'yi anneme bırakayım, hemen geliyorum. 
- Nasıl yani? Doğum gününe getirmiyor musun çocuğu?
- ( Hass.. Doğum günü var lan bugün) Ha sen onu diyorsun.
- Unuttun di mi? Manyaksın sen be. Hadi çabuk ol, bekletme insanları. 
Bu konuşma benim okul çevresindeki arkadaşlarım ile yaşadığım paylaşımların özeti aslında. İdil en yakın ve kafa arkadaşım. Beni olduğum gibi kabul eden tek veli.
Evi olduğu gibi bırakıp, Ali'den kimin doğum gününe gittiğimiz hakkında yarım yamalak bilgi alarak yola çıkıyoruz. Öncelikle durum fena. Bir erkek annesi için kız doğum gününe gitmek inanılmaz bir eziyet. Anlamıyorum çünkü ben küçük kızların kafa yapısını. 5 yaşında bir insan evladı niye topuklu terlik giyer mesela? Hadi Barbie falan tamam, biz de oynadık ama bu topuklu ayakkabı olayı tam bir gerzeklik. Neyse banane, kocası düşünsün.. Buyurun nurtopu gibi bir kezbanınız oldu..
Dükkandan içeri girince bu eziyet işkenceye dönüştü. Benim elim, gözüm otomatikman StarWars oyuncaklarına, Legolara gidiyor ama Darth Vader'ın saçını taramak isteyecek kız çocuğu zannetmiyorum ki olsun. Eğer varsa ben oğlumu veririm bak, orada kaynanalık yapmam. 
- Ali! ( tabiki ses yok )
- ALİİİ! ( yan dükkandaki berber çırağı duydu, bizimki de gelir ayıp etmez anasına diye umuyorum)
-Ne var? ( Allahım  bu kadar iyi bir eğitim verdiğim için kendimle gurur duyuyorum)
- Oğlum bir cevap ver anırtma beni dükkan ortasında. Senin için buradayız, hiç umurumda değil vallahi hediye. Sen rezil olursun. ( Herifin gram umurunda değil, adım gibi biliyorum)
-Banane almazsan alma. Ben Azrayı sevmem zaten. 
-Ne bok yemeye gidiyoruz o zaman yaaaaaa!? 
-Bilmem,sabah geldin gidiyoruz dedin. 
Haklıydı aslında. Ben gidiyoruz diyerek çıkartmıştım evden onu. Niye gitmek zorunda hissettim kendimi onu düşündüm bir an. O doğum günleri hiçbir zaman çocuğun eğlenmesi veya ona hoş bir anı kalsın diye yapılmaz. Daha doğrusu bilmemne parti evi modunda olanlar en ruhsuz ve yavan olanlarıdır. Peki anneler niye inatla yapar bu partileri ve diğerleri de iki eli kanda olsa bile katılır? Bence statülerimizin sembollerini birbirimizin suratına doğru fırlatabilmek için. En çok denk getiren bonus puan alacak sonra bu puanlar gelecek yıllardaki okul taksitlerinizde indirim yerine geçecek. Yani ben öyle duydum. 
Aldığımız hediye konusunda çok huzursuzum. Yani böyle Barbie desen değil, hafif vampir havasında, hayvan gibi makyaj yapmış ama onu da suratında tutmayı becerememiş küçük kadınlar aldık. Tek tesellim bütün paketlerin bir arada duracağı ve bizimkinin bizimki olduğunun çakılma ihtimalinin çok düşük olması. Şimdi yola çıkıyoruz derken, biniyoruz arabamıza, açıyoruz gps'imizi falan gibi bir resim gelmesin gözünüzün önüne.. Gayet de taksi çağırıyoruz tabi. Araba falan yok. Araba olmadığı gibi elimde adres de yok. 
- İdil, gittin mi?
-Evet. N'oldu?
- Konum atsana ya.. 
- Yani Ayşe off.. Geçen Berke Can'ın doğum günü vardı ya işte orası. Aynı yerde yapıyorlar. 
- Kızım ben bilmem Berke Can falan. O yan sınıfta. Kasma adamı işte gönder sen.
- Tamam gönderiyorum. Çabuk ol ama manyak trafik var. 
- Valla söylerim adama. Şöförümle geliyorum sonuçta. Ahahaha..
- Gerzek. Hadi kapattım.
Konum gelir, tabi ki karşının taksisi olan şoförle bir belirsizlik içinde dolanarak ve 10 liralık yere 20 lira ödeyerek doğum günü partisinin yapıldığı yere ulaşılır. Ali olaya direk adapte olur ama benim gözler İdil'i aramakta. Yanına oturup da konuşabileceğim başka biri yok çünkü. Aslında var. Hepsini gözüm bir yerden ısırıyor ve fakat isimlerini bilmiyorum. Ne ayıp. Benimki de hayvanlık işte. Diş macunu reklamı sırıtışıyla içeri girip, cümle içerisinde bin defa ‘şekerim’ kelimesi kullanarak güç bela İdil'e ulaşıyorum ve oturuyorum. 
Çok koyu bir muhabbet dönüyor. Öğretmenlerden girmişler, müdür muavinlerinden çıkmışlar. Sıra derslere falan gelmiş sanırım ama ben bir türlü konsantre olamıyorum. Etrafa bakmaktan kendimi alamıyorum bir türlü. Son zamanlarda acayip moda olan bir partideyiz. Etraftaki süslemeler inanılmaz. Bir kız çocuğunun doğum gününde olduğumuz için ana renkler pembe ve mor. Kelebekler çiçekler ve Elsa. Bilir misiniz Elsa'yı? Hani şu Let it go diye çığıran abla.. Kızcağızı Elsa gibi giydirmişler.Peruk falan. Bak şaka yapmıyorum ha. Kızımız ve annesi gayet esmer. Kara kaşlı, kara gözlü ama sarı kafalı mavi elbiseli bir Elsa dolanıyor ortada. Benim sinirlerim bozuluyor tabi. Yani Yozgatlı Elsa ebelemeç oynuyor karşımda, dişlerim dudaklarıma geçmiş, arada İdil'den tekme yiyerek dinlemeye çalışıyorum konuşmaları.  
-Şekerim ellerine sağlık valla. Böreğin süper olmuş. Yıkılıyor! (Börek?)
- Ay sağol canişkom, Ayfer o kadar zahmetler etmiş bizim için bir böreğin lafı mı olur? ( Ne böreği yaa?)
-Senin de içli köften şahane yeminle. Uzun zamandır böylesini yememiştim. ( Ne köftesi, ne diyor bunlar be!)
-Ay şekerim ben yaptırdım. Benim yardımcım Antepli. Rica ettim hemen 1 saatte yaptı. Ahahahaha 
O noktada bende jeton düşüyor. Hediyenin yanında yemek de getirmek gerekiyor. ‘Doğum gününü hatırladığıma dua etsinler lan’ ile ‘Allah kahretsin Ayşe bir kere de rezil olma’ arasında gidip geliyorum. Artık suratım nasıl bir hal almışsa İdil'i bana bakarken ve gülmemek için morarmış bir şekilde buluyorum. 
- Niye söylemedin ?
- Neyi? 
- Yemek falan işte. Nereden çıkıyor bu adetler anlamıyorum ki? Yaparım köftemi evimde yerim, niye getireyim buralara? Hayır milleti davet edip bir de yemek istemek nedir?
Bu arada sesim neremden çıkıyor tahmin edersiniz. Duyan olursa bir rezalet daha. 
-Biliyorsun sandım ben.
-Ay seni yolarım burda. Ben daha doğum gününü hatırlamıyorum. 
- Git bakkaldan iki kraker kap gel sen de.
Bu noktada artık kahkaha atmaya başlıyoruz ve tabi ki sorular başlıyor. Nasıl savuşturduğumuzu hatırlamıyorum bile. 
Benim rezaletlerimin burada bittiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz tabi. Bu tip toplantılarda konu her zaman paraya gelir. Kimin daha fazla parası var bir şekilde muhakkak belli edilir. Araba, ev, tatil, özel hoca bir şekilde göze sokulur o para. Özel okul para demektir. Eğer çocuğunuzu ite kaka gönderiyorsanız bu tip okullara her zaman uzaylı muamelesi görürsünüz. Sakın renginizi belli etmeyin, sizi çiğ çiğ yerler. Ben işte o gün rengimi belli ettim. Yapmamam gerekiyordu belki ama dayanamadım. Konu eğitimin ne kadar pahalı olduğundan açıldı her zamanki gibi..
-Hayatım size de geldi mi mail okuldan? Önümüzdeki yılın kitap listesi?
-Ay evet geldi ya. O ne öyle. Bir sürü kitap ne gerek var? (Nasıl ne gerek var? Kitap bu be, Elsa peruğu değil sonuçta )
-Hayır yani bir de kendimiz istediğimiz yerden de alamıyoruz, illa onlar veriyor. Belki ben daha ucuza alıcam? ( E al o zaman, kafana silah dayayan mı var?)
-Evet şekerim aynen yani. Kitaba 1200 TL vermek çok bence. Resmen soygun. (yuh nereden bulucam lan ben o parayı?)
konu burada dağılıyor ve doğum gününe geliyor.
-Ay Ayfercim şahane olmuş konsept falan. Ayıp olmazsa ne kadara mal ettiniz? Bade Su da istiyor aynısından. Önümüzdeki ay da onun doğum günü.
- Niye ayıp olsun. Bişey değil ya.. Hepsi içinde 2500 TL verdik ( Hö?)
Sonra kitaba takık abla yine sazı eline alıyor. Bu abla aynı zamanda Bade Su'nun annesi. 
-Ben bilemiyorum yani. Okulla gidip konuşucam. İndirim yapsınlar fiyatta. 
İşte bu noktada gariban Ayşe'nin içindeki canavar ortaya çıkıyor. 
-Neşe Hanım, siz biraz önce kitaba o kadar para veremem dediniz ama sadece 1 saat sürecek ve boşa gidecek saçma sapan bir parti için iki katından fazla bir parayı rahatlıkla ödeyebiliyorsunuz. Kitap almak ve eğitim vermek daha önemli değil mi sizce. Hem o kitapların çoğu İngilizce, kızınıza katacağı değer bu partidekinden kat be kat fazla. Ben sizin yerinizde olsam daha fazla nasıl kitap alabilirim onun araştırmasını yapardım. 
- Benim adım Neşe değil yalnız.
-Ya neyse işte.. İdil çekiştirmesene yaaa..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder